sen
yaz
ı
dan
daha
güzelsin
bunu yaz
10 Ocak 2010 Pazar
30 Ekim 2009 Cuma
Dağılmış su
Dağılmış su
Ne desem artık o dağıttığın su sağlaması oluyor bir yerde ayrılığın
Sana bakıyorum yüzene çizdiğim eğriler yerinde durmuyor
Oysa ne güzel gülümserdin kedi gibi
İçerlere doğru ilerleyen bir mırnav neyse bunu geç
Bunu geç karşına hayatın hırsları çıkabilir:
Kaybettiğin şeyin yakasını sessizce bırak en iyisi bu
Kuru yapraklar gibi savrul
Uykunda seni bekleyen o rüyaya git, isteksiz
Her şeyi anlamak zorunda değilim ki
ağacını hatırlama bile
Sen buraya nasıl geldin yani bu noktaya kısaca.
Seve seve kalırdım kendi yamacımda o damarsız arzu
Hevesime bulduğum nobran çıkış
Olmasa
Bütün kuyular boş sen bilmiyorsun diyebilirdim demedim
Ne desem artık dağılmış su/ya
Her tarafımda yalnızlığımın kameraları var orada nasıl durduğuma bakıyorum
Bir tuhaflık sızıyor gövdemden
Aralık bırak hayatı,
Bütün yazdıklarım aklımda
Ne desem artık o dağıttığın su sağlaması oluyor bir yerde ayrılığın
Sana bakıyorum yüzene çizdiğim eğriler yerinde durmuyor
Oysa ne güzel gülümserdin kedi gibi
İçerlere doğru ilerleyen bir mırnav neyse bunu geç
Bunu geç karşına hayatın hırsları çıkabilir:
Kaybettiğin şeyin yakasını sessizce bırak en iyisi bu
Kuru yapraklar gibi savrul
Uykunda seni bekleyen o rüyaya git, isteksiz
Her şeyi anlamak zorunda değilim ki
ağacını hatırlama bile
Sen buraya nasıl geldin yani bu noktaya kısaca.
Seve seve kalırdım kendi yamacımda o damarsız arzu
Hevesime bulduğum nobran çıkış
Olmasa
Bütün kuyular boş sen bilmiyorsun diyebilirdim demedim
Ne desem artık dağılmış su/ya
Her tarafımda yalnızlığımın kameraları var orada nasıl durduğuma bakıyorum
Bir tuhaflık sızıyor gövdemden
Aralık bırak hayatı,
Bütün yazdıklarım aklımda
14 Haziran 2009 Pazar
kızım için günlükler
KIZIM İÇİN GÜNLÜKLER
Kızım bu günlükleri senin için tutmuştum.
Ne günlüğü diyebilirsin.
Babanın deliliklerinden biri daha işte…
Annenin hamileliğinin üçüncü ayıydı
Ona doğum hediyesi bir şeyler düşünüyordum.
Biliyorsun elle tutulur nesneleri pek sevmem.
Taşıdıkları anılarla beraber yok olmak eşyanın kaderidir diye düşünürüm.
Yok olmak düşüncesinin her türlüsü ürpertir beni.
Değişik bir şeyler aradım gene.
Neyse.
Hep şiir yaz o da olmuyor…
Sonra bu günlük tutmak fikri aklıma geldi.
Olur mu olmaz mı derken başlamışım.
Taa sen üç aylıkken yani.
Bunca yıl özenle sakladım.
Annen de ortak oldu bu sırrıma.
İlk başladığımda annenden de sakladım bu günlükleri çünkü onun için yazıyordum.
Hamileliği boyunca yazacak,
Doğumdan sonra da uygun bir zamanda sürpriz yapacaktım.
Güzel bir hediye olur diye sabırla,
Gizli gizli yazdım.
Hiç belli etmedim.
Annene garip gelen sorular soruyor,
Neler hissettiğini anlamaya çalışıyordum.
Tam bir hafiye gibi peşinde dolanıp durdum aylarca ve bana ilginç gelen her şeyi yazdım.
Ve sen doğdun.
Ama ben güzel serüvenin eğlencesine kapılmıştım bir kere,
Durmadım daha
Devam ettim.
İşte bu günlere geldim.
Yirmi beş yıl. Biliyorum şaşırmışsındır.
Neden şimdi açıklıyorum bu sırrı ve neden bu şekilde mektupla?
İnan bilmiyorum.
Belki kızarsın diye bekli de kapris yaptığımı düşünmenden korktuğum için olabilir.
Evliliğine hala alışamadım.
O da olabilir.
Sen öyle olmadığını söyleyeceksin ama kocan sanki aramızda bir duvarmış gibi geliyor bana.
Ben yaşlandım kızım.
Öyle değilse bile bana öyle geliyor.
‘Duygusallığın daha da çekilmez oldu,’ diyor annen.
Beni üzmek için söylemiyor biliyorum ama gene de bile bile üzülüyorum artık.
Hatta bu son zamanlarda yazdıklarımı annenden saklar oldum.
Zaten onun da pek okuyası yok hani.
Bir ara nerdeyse hepsini yok ediyordum.
Annen haklı galiba çekilmez olduğum konusunda, sonra vazgeçtim.
Onların her satırında sen varsın.
Nasıl düşünemedim bunu diye de bayağı kızdım sonra kendime.
Abartıyorum sanma, bu günlükler sen de gidince beni hayata bağlayan bir şey oldular.
Gülme!
Sanki ortadan kaybolmuşsun gibi davrandığımı biliyorum.
İstanbul uzak yer değil onu da biliyorum her zaman seni görmeye gelebilirim onu da biliyorum, Kocan iyi çocuk, efendi adam, hepsini biliyorum kızım.
Durumun annenin değimiyle ‘süper’, çok mutlusun.
Görüntülü telefon da çıktı.
Bütün bunların farkındayım ama, aması var işte.
Ben eski kafalıyım kızım bu devirde bile eski kafalıyım.
İçime söz geçiremiyorum.
Neyse lafı nerelere getirdim ben yine.
Çok uzattım.
Annen duymasın bunları-çok kızar- bir de onunla uğraşmayayım.
Seni çok seven Baban…
Not:Bahsettiğim günlüklerden bazı bölümleri mektubuma ekledim. Dedim ya onlar benim her şeyim artık; postada kaybolurlarsa diye korktum, hepsini yollayamadım sana.
Tekrar Seni çok seven Baban…
İLK DOĞUM GÜNÜNDEN
Bugün güzel kızım Hülya bir yaşına girdi.
Ceviz yeşili gözlerinin içine biraz daha çok ışık doldu sanki.
Burnu tıpkı benimkine benziyor; elmacık kemiklerine doğru yayılan kahverengi çilleri var. Elleriyse doğduğu günkü gibi bir bulgur tanesi kadar küçük.
Kızım benim, canımın içi…
Ona bakarken, bulgur tanesi ellerini okşarken içimde tarif edemeyeceğim duygular uyanıyor.
Bir yaşına girdi, inanmak ne güç…
Onu bana ilk gösterdiklerinde, bu değişik yaratığın karşısında sevgiden boğulmamak, erimemek için zor tutmuştum kendimi.
Hala esiriyim ya o anların, hiç tavsamadı içimdeki sevgi.
Her geçen gün artan sevgim, yeni öğrendiği bir hareketiyle ya da yeşil bir çekirdek gibi kıkırdadığında daha da dayanılmaz oluyor.
‘Çok güzel benim tatlım, babasına hiç benzemiyor,’ diyor annesi.
Ben gizli bir kıskançlık sezinliyorum bu sözlerde.
Açıklaması zor ama sezinliyorum.
Ona duyduğum aşkı paylaşmamak, ruhunu yatıştırmamak ve sanki biraz da anne olmayı doğaya yenilmek olarak gördüğü için yıllarca kaçtı Hülyamı doğurmaktan.
Şimdi de hormonlarıyla düşünceleri arasında gizli bir anlaşmaya varmış gibi huzur dolu.
O saçma filozof düşüncelerine, takıntılı şairlerin şiirlerine inanıp sürüklendiği zamanlar hariç…
Bütün kadınlar böyle, önce doğanın onlara sunduğu bu lütufla taçlanmak istemezler sonra da alışırlar taçlarına başlarlar kapris yapmaya.
Kızım ve karım çok seviyorum ikinizi de.
ADIN KONACAK
Hülya. Hülya. Hülya.
Neden böyle çark ediyor anlamıyorum; kızımız olursa adını ben koyacaktım; oğlan olursa o! Hülya kim diyor bana hala.
Tanrım delirecem.
Kim olacak kızımız.
Bu kıskançlık nöbetleri de sıktı artık.
DAHA ANNENİN KARNINDASIN
Canım benim, fıstığım annelik sana çok yakışıyor.
Yanakların pembeleşti.
Gözlerine yeşil bir ışık demeti gelip oturdu.
Bir şeyler tarif ederken; ellerin ve kolların öyle güzel daireler çiziyor ki; adeta havada kanat çırpıyorsun.
Bedeninin ağırlığı gün gün artıyor oysa ki.
Ben sizi sadece seyrediyorum.
Çok tuhaf geliyor bana bu.
Bir yabancıyım sanki.
Karnının içinde bir insan daha var, ikiniz bir şeyler yapıyorsunuz ve ben olup biten her şeyin dışındayım.
Çaresiz etrafında dönenip duruyorum.
Bugün bu duygu iyice boğdu beni.
Benden bir şeyler istediğine seviniyorum.
İkinizin kölesiyim.
Öğle uykusuna yattığında, bir ara karnını okşadım usulca.
Saçlarını, boynunu kokladım.
Yanaklarının pembeleştiğini o zaman fark ettim.
Kafka’nın değişimi aklıma geldi; ama sen bir meleğe dönüştün tatlım.
ÂŞIK OLDUN
Dilinden düşürmüyorsun kaç zamandır bu dizeleri, anlamalıydım:
karanlığın esrarengiz serüveninde
sana, ışık dolu gözlerinin hikâyesine rastladım
mutlaktın
ne kalebent bir hüznün sancısına
ne de serkeş bir aşkın sevincine meyilim vardı
sen bana bir ikazdın
Tayfun Acar
Baba ben aşık oldum galiba…’ dediğin an kalbim yerinden fırlayacakmış gibi çarpmaya başladı.
Ne yapabilirim Tanrım, ne diyebilirim?
Karşımda kızım duruyor; yabancı bir erkeği övüyor, onu ne kadar çok sevdiğinden bahsediyor. Bense susuyorum.
Yüzüme asılıp kalan o eğri çizgileri, o yırtıcı rengi fark etmiyor bile.
Kızım bu günlükleri senin için tutmuştum.
Ne günlüğü diyebilirsin.
Babanın deliliklerinden biri daha işte…
Annenin hamileliğinin üçüncü ayıydı
Ona doğum hediyesi bir şeyler düşünüyordum.
Biliyorsun elle tutulur nesneleri pek sevmem.
Taşıdıkları anılarla beraber yok olmak eşyanın kaderidir diye düşünürüm.
Yok olmak düşüncesinin her türlüsü ürpertir beni.
Değişik bir şeyler aradım gene.
Neyse.
Hep şiir yaz o da olmuyor…
Sonra bu günlük tutmak fikri aklıma geldi.
Olur mu olmaz mı derken başlamışım.
Taa sen üç aylıkken yani.
Bunca yıl özenle sakladım.
Annen de ortak oldu bu sırrıma.
İlk başladığımda annenden de sakladım bu günlükleri çünkü onun için yazıyordum.
Hamileliği boyunca yazacak,
Doğumdan sonra da uygun bir zamanda sürpriz yapacaktım.
Güzel bir hediye olur diye sabırla,
Gizli gizli yazdım.
Hiç belli etmedim.
Annene garip gelen sorular soruyor,
Neler hissettiğini anlamaya çalışıyordum.
Tam bir hafiye gibi peşinde dolanıp durdum aylarca ve bana ilginç gelen her şeyi yazdım.
Ve sen doğdun.
Ama ben güzel serüvenin eğlencesine kapılmıştım bir kere,
Durmadım daha
Devam ettim.
İşte bu günlere geldim.
Yirmi beş yıl. Biliyorum şaşırmışsındır.
Neden şimdi açıklıyorum bu sırrı ve neden bu şekilde mektupla?
İnan bilmiyorum.
Belki kızarsın diye bekli de kapris yaptığımı düşünmenden korktuğum için olabilir.
Evliliğine hala alışamadım.
O da olabilir.
Sen öyle olmadığını söyleyeceksin ama kocan sanki aramızda bir duvarmış gibi geliyor bana.
Ben yaşlandım kızım.
Öyle değilse bile bana öyle geliyor.
‘Duygusallığın daha da çekilmez oldu,’ diyor annen.
Beni üzmek için söylemiyor biliyorum ama gene de bile bile üzülüyorum artık.
Hatta bu son zamanlarda yazdıklarımı annenden saklar oldum.
Zaten onun da pek okuyası yok hani.
Bir ara nerdeyse hepsini yok ediyordum.
Annen haklı galiba çekilmez olduğum konusunda, sonra vazgeçtim.
Onların her satırında sen varsın.
Nasıl düşünemedim bunu diye de bayağı kızdım sonra kendime.
Abartıyorum sanma, bu günlükler sen de gidince beni hayata bağlayan bir şey oldular.
Gülme!
Sanki ortadan kaybolmuşsun gibi davrandığımı biliyorum.
İstanbul uzak yer değil onu da biliyorum her zaman seni görmeye gelebilirim onu da biliyorum, Kocan iyi çocuk, efendi adam, hepsini biliyorum kızım.
Durumun annenin değimiyle ‘süper’, çok mutlusun.
Görüntülü telefon da çıktı.
Bütün bunların farkındayım ama, aması var işte.
Ben eski kafalıyım kızım bu devirde bile eski kafalıyım.
İçime söz geçiremiyorum.
Neyse lafı nerelere getirdim ben yine.
Çok uzattım.
Annen duymasın bunları-çok kızar- bir de onunla uğraşmayayım.
Seni çok seven Baban…
Not:Bahsettiğim günlüklerden bazı bölümleri mektubuma ekledim. Dedim ya onlar benim her şeyim artık; postada kaybolurlarsa diye korktum, hepsini yollayamadım sana.
Tekrar Seni çok seven Baban…
İLK DOĞUM GÜNÜNDEN
Bugün güzel kızım Hülya bir yaşına girdi.
Ceviz yeşili gözlerinin içine biraz daha çok ışık doldu sanki.
Burnu tıpkı benimkine benziyor; elmacık kemiklerine doğru yayılan kahverengi çilleri var. Elleriyse doğduğu günkü gibi bir bulgur tanesi kadar küçük.
Kızım benim, canımın içi…
Ona bakarken, bulgur tanesi ellerini okşarken içimde tarif edemeyeceğim duygular uyanıyor.
Bir yaşına girdi, inanmak ne güç…
Onu bana ilk gösterdiklerinde, bu değişik yaratığın karşısında sevgiden boğulmamak, erimemek için zor tutmuştum kendimi.
Hala esiriyim ya o anların, hiç tavsamadı içimdeki sevgi.
Her geçen gün artan sevgim, yeni öğrendiği bir hareketiyle ya da yeşil bir çekirdek gibi kıkırdadığında daha da dayanılmaz oluyor.
‘Çok güzel benim tatlım, babasına hiç benzemiyor,’ diyor annesi.
Ben gizli bir kıskançlık sezinliyorum bu sözlerde.
Açıklaması zor ama sezinliyorum.
Ona duyduğum aşkı paylaşmamak, ruhunu yatıştırmamak ve sanki biraz da anne olmayı doğaya yenilmek olarak gördüğü için yıllarca kaçtı Hülyamı doğurmaktan.
Şimdi de hormonlarıyla düşünceleri arasında gizli bir anlaşmaya varmış gibi huzur dolu.
O saçma filozof düşüncelerine, takıntılı şairlerin şiirlerine inanıp sürüklendiği zamanlar hariç…
Bütün kadınlar böyle, önce doğanın onlara sunduğu bu lütufla taçlanmak istemezler sonra da alışırlar taçlarına başlarlar kapris yapmaya.
Kızım ve karım çok seviyorum ikinizi de.
ADIN KONACAK
Hülya. Hülya. Hülya.
Neden böyle çark ediyor anlamıyorum; kızımız olursa adını ben koyacaktım; oğlan olursa o! Hülya kim diyor bana hala.
Tanrım delirecem.
Kim olacak kızımız.
Bu kıskançlık nöbetleri de sıktı artık.
DAHA ANNENİN KARNINDASIN
Canım benim, fıstığım annelik sana çok yakışıyor.
Yanakların pembeleşti.
Gözlerine yeşil bir ışık demeti gelip oturdu.
Bir şeyler tarif ederken; ellerin ve kolların öyle güzel daireler çiziyor ki; adeta havada kanat çırpıyorsun.
Bedeninin ağırlığı gün gün artıyor oysa ki.
Ben sizi sadece seyrediyorum.
Çok tuhaf geliyor bana bu.
Bir yabancıyım sanki.
Karnının içinde bir insan daha var, ikiniz bir şeyler yapıyorsunuz ve ben olup biten her şeyin dışındayım.
Çaresiz etrafında dönenip duruyorum.
Bugün bu duygu iyice boğdu beni.
Benden bir şeyler istediğine seviniyorum.
İkinizin kölesiyim.
Öğle uykusuna yattığında, bir ara karnını okşadım usulca.
Saçlarını, boynunu kokladım.
Yanaklarının pembeleştiğini o zaman fark ettim.
Kafka’nın değişimi aklıma geldi; ama sen bir meleğe dönüştün tatlım.
ÂŞIK OLDUN
Dilinden düşürmüyorsun kaç zamandır bu dizeleri, anlamalıydım:
karanlığın esrarengiz serüveninde
sana, ışık dolu gözlerinin hikâyesine rastladım
mutlaktın
ne kalebent bir hüznün sancısına
ne de serkeş bir aşkın sevincine meyilim vardı
sen bana bir ikazdın
Tayfun Acar
Baba ben aşık oldum galiba…’ dediğin an kalbim yerinden fırlayacakmış gibi çarpmaya başladı.
Ne yapabilirim Tanrım, ne diyebilirim?
Karşımda kızım duruyor; yabancı bir erkeği övüyor, onu ne kadar çok sevdiğinden bahsediyor. Bense susuyorum.
Yüzüme asılıp kalan o eğri çizgileri, o yırtıcı rengi fark etmiyor bile.
5 Haziran 2009 Cuma
aşıktır ne sayıklasa yeridir
anlatacak çok şey var elimde tuttuğum kağıt bir kamera olsada
ben yürüyerek gideceğim
senin biletin var
kağıt biletin
nereye kadar gidersin ki
yine de
sen biliyorsun
bana göre bütün yollar o yere çıkıyor
sen güzelce yürüyorsun
ben senin dizlerine bakıyorum
eğilip bükülen dizlerine
ancak bakabiliyorum
benim gücüm
bakmaya yetiyor
senin gibi salınamıyorum yeryüzünde
hep kalabalıksın
ve heP gürültü var senin olduğun yerde
sessizce
durmayı yeğlediğin yerde
ben o yana
senin döndüğün yana
dönmeyince
karanlık oluyor
karanlık bir köşebaşında
elimde kağıt bir kamera
herkes bana bakıyor
utanmasam
buruşturup çöpe atacam kağıt kameramı
devam
kendinle barışık mısın orada?
ben demli bir çay daha içiyorum
doktorumun içme dediği saatte
gününe göre
belki bir bira
kağıt kameramın ayarlarını yapıyorum
aşk ayarlarını
bana dönüp işaret versen
sayıklasan mesala
ben yürüyerek gideceğim
senin biletin var
kağıt biletin
nereye kadar gidersin ki
yine de
sen biliyorsun
bana göre bütün yollar o yere çıkıyor
sen güzelce yürüyorsun
ben senin dizlerine bakıyorum
eğilip bükülen dizlerine
ancak bakabiliyorum
benim gücüm
bakmaya yetiyor
senin gibi salınamıyorum yeryüzünde
hep kalabalıksın
ve heP gürültü var senin olduğun yerde
sessizce
durmayı yeğlediğin yerde
ben o yana
senin döndüğün yana
dönmeyince
karanlık oluyor
karanlık bir köşebaşında
elimde kağıt bir kamera
herkes bana bakıyor
utanmasam
buruşturup çöpe atacam kağıt kameramı
devam
kendinle barışık mısın orada?
ben demli bir çay daha içiyorum
doktorumun içme dediği saatte
gününe göre
belki bir bira
kağıt kameramın ayarlarını yapıyorum
aşk ayarlarını
bana dönüp işaret versen
sayıklasan mesala
26 Mayıs 2009 Salı
kağıt kamera
ışık
onsuz da görülebilir, görenler varmış, duyduk
görenlerden
gördüğünü iddea edenlerden
ama
o görenler
gördüğünü iddea edenler
ışıksız görürken
biz onları görmedik
mercek
mercek mercek dedikleri bir tuhaf cam
hem o cam
sanmayin ki
topraktan fırlayıverdiği gibi kazanmışır bu hünerini
yontula
yontula
yana
yakıla
evrile
çevrile
mercek
merçek olur
onsuz da görülebilir, görenler varmış, duyduk
görenlerden
gördüğünü iddea edenlerden
ama
o görenler
gördüğünü iddea edenler
ışıksız görürken
biz onları görmedik
mercek
mercek mercek dedikleri bir tuhaf cam
hem o cam
sanmayin ki
topraktan fırlayıverdiği gibi kazanmışır bu hünerini
yontula
yontula
yana
yakıla
evrile
çevrile
mercek
merçek olur
8 Mart 2009 Pazar
dizimde uyuyorsun
3 Mart 2009 Salı
ersin'e/ bu kent adamlarından değilsin sen
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)